Özyıkım Ne Demek? Bir Anlam Derinliği Arayışı
Hayatımda pek çok kez, özellikle son yıllarda, “özyıkım” kelimesini duydum. Ama her duyduğumda, tam olarak ne ifade ettiğini anlamadım. Kafamda sürekli bir soru işareti vardı. Özyıkım ne demek? Hem ekonomi okuyan, hem de veriyle uğraşmayı seven biri olarak, bu kelime bana bir anlamda çok soyut, bir anlamda da çok gerçekçi geliyordu. Yani özyıkım dediğimiz şey sadece bir kelime mi, yoksa herkesin içinde yaşadığı, zaman zaman karşılaştığı bir süreç mi? İşte bu yazıda, işin içine biraz veri, biraz gözlem ve bolca insan hikâyesi katıp, “özyıkım ne demek?” sorusunu biraz daha derinlemesine keşfetmeye çalışacağım.
Özyıkımın Tanımı: Biraz Soyut, Biraz Gerçek
Özyıkım, çoğu zaman “kendini yok etme” gibi anlaşılabilecek bir kavram. Psikolojik açıdan baktığınızda, bu, bireyin kendi içsel kaynaklarını ve potansiyelini bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde tüketmesidir. İnsanlar bazen, yaşamlarının bir noktasında, kendilerine zarar vermeye başlarlar. Bu sadece fiziksel değil, duygusal, zihinsel ve sosyal bir yıkım süreci olabilir. Birçok kaynağa göre, özyıkım sadece kişisel bir çözülüş değil, bazen kişinin çevresini de etkileyen bir süreç haline gelir.
Bir gün, sabah ofise giderken, yanımda yürüyen eski bir arkadaşım vardı. Onunla lise yıllarından beri görüşüyorduk. O, hayatını tamamen kariyerine adamış biriydi. Ama o sabah fark ettiğim bir şey vardı: Yüzü solgun, gözleri yorgundu. Konuştuğumuzda, çok ama çok mutsuzdu. “Her şey yolunda mı?” diye sordum. Gözleri parlamadan, “Bilmiyorum, bir şeyleri yanlış yapıyorum gibi hissediyorum. Hep daha fazlasını istiyorum ama hep bir eksiklik var.” Bu, o an bana bir tür özyıkım duygusu gibi geldi. Yani kişi, kendini tüketiyordu ama farkında değildi. İşte bu an, benim özyıkım kavramını anlamamda önemli bir dönüm noktasıydı.
İstatistiklerle Gerçek: Özyıkım ve Toplum
Biraz veri ve istatistiklere göz atınca, bu duygunun ne kadar yaygın olduğunu görmek gerçekten şaşırtıcıydı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, son yıllarda stres, depresyon ve kaygı bozuklukları nedeniyle psikolojik destek arayan bireylerin sayısının arttığı gözlemleniyor. Özellikle genç yaş gruplarındaki artış dikkat çekici. 18-30 yaş arasındaki bireylerin, gelecek kaygısı ve kariyer baskıları nedeniyle yaşadıkları psikolojik yıkımlar, özyıkıma giden yolda en önemli faktörlerden biri. Birçok genç, kariyerlerinde daha hızlı bir yükselme hedefiyle, kendilerini adeta yok edebilecek bir tempoya giriyorlar. Bir yandan işte başarıya ulaşmayı hedeflerken, diğer yandan kendi içsel dengelerini kaybediyorlar.
Buna bir örnek vermek gerekirse, ekonomi okuduğum yıllarda, derslerim yoğun ve stresliydi. Ama bu süreçte, çevremdeki pek çok arkadaşım, sınavlardan sonra tükenmiş, bir adım öne gitmek uğruna kişisel sağlıklarını ikinci plana atmıştı. Birçoğu, “Sınavları geçtim ama gerçekten neyi kazandım?” diyerek sorularla baş başa kalıyordu. O dönem, insanların kariyer odaklı düşüncelerinin ve özyıkımın nasıl iç içe geçtiğini fark ettim.
Özyıkım ve Kendine Zarar Vermek: Bir Duygusal Çıkmaz
Özyıkım sadece zihinsel ya da duygusal bir süreç değil, aynı zamanda fiziksel düzeyde de kendini gösterebilir. Bazen, insanlar bilerek ya da bilmeden kendilerine zarar verirler. Çevremde gördüğüm kadarıyla, birçok kişi, zorlayıcı bir dönemi atlatabilmek için farklı mekanizmalar geliştiriyor. Bazıları alkol, bazıları ise aşırı çalışma gibi yollarla baş etmeye çalışıyor. Ama bunların hepsi geçici çözümler. Gerçekten rahatlamak ve iyileşmek için, özyıkımın köküne inmek ve orada bir şeyleri değiştirmek gerekiyor.
Bir arkadaşım, iş yerindeki yoğunluktan dolayı neredeyse her akşam geç saatlere kadar çalışıyordu. Çalışırken de, sürekli sosyal medya ve mesajlaşmalarla uğraşıyor, kendini bir türlü işten ve insanlardan uzak tutamıyordu. Sonunda, bir gün, bir yaz tatiline çıkma kararı aldı. Tatilde geçirdiği birkaç hafta, ona hayatını sorgulama fırsatı verdi. Kendine zarar verdiğini, hatta iş ve başarı kaygısının onu yavaş yavaş tükendiğini fark etti. İşte o anda, özyıkım dediğimiz şeyin sadece bir kelime olmadığını, aynı zamanda bireyin kendini kaybetme yolculuğu olduğunu anlamış oldum.
Özyıkımın Önlenmesi: Bir Adım Atmak
Özyıkımın önlenmesi için yapılması gereken ilk şey, durumu fark etmektir. Sonuçta, bir şeyin yanlış olduğunu fark etmek, ilk adımdır. Yani özyıkım sürecine giren birinin, kendisini dinlemesi, düşünceleriyle yüzleşmesi ve adım atması gerekmektedir. Ekonomi okumak ve verilerle uğraşmak bana her zaman istatistiksel sonuçları gösterse de, gerçek hayat hikâyeleri de insanın içindeki bu duyguyu anlamama yardımcı oldu. Bazen, sadece birinin yanında olmak, birinin “nasılsın” diye sorması bile, o kişinin kendisini daha iyi hissetmesini sağlayabilir. Herkesin bir çıkış yolu vardır, yeter ki o yolu görmek için bir adım atılabilsin.
Sonuç: Özyıkımın Köklerine İnmek
Özyıkım ne demek? İşte bu soruya verdiğim yanıt, her geçen gün değişiyor. Çünkü özyıkım sadece bir kelime değil, bir süreçtir. Kişinin kendi içindeki gücü yok etmesi, her geçen gün kendini daha da tükenmiş hissetmesi demektir. Ama aynı zamanda, özyıkım, fark edildiğinde değişebilecek bir durumdur. Veriyle baktığınızda, toplumda yaygın bir sorun olabilir. Ama insan hikâyeleriyle baktığınızda, bu sorunun çözümü, bazen sadece bir konuşma ya da bir farkındalıkla başlayabilir. Yeter ki insanlar, kendilerine zarar verme yolunu seçmesinler.